Zimmî Kime Denir? Eşitlik, Adalet ve İnsan Olmanın Sınırları Üzerine Bir Hikâye
Bazı kavramlar vardır, ilk bakışta tarihin tozlu raflarında kalmış gibi görünür ama aslında bugünün sosyal tartışmalarına ışık tutar. “Zimmî” kelimesi de bunlardan biri. Belki kulağa eski bir terim gibi geliyor ama içinde, birlikte yaşamanın, hoşgörünün ve adaletin tarihsel izleri var. Gelin bu kavrama sadece bir din tarihi konusu olarak değil, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından bakalım. Çünkü insanlık hikâyemiz, sınırların ötesinde başlıyor.
Zimmî Kime Denir? Tarihî Bir Kavramın İnsanî Anlamı
“Zimmî” kelimesi Arapça zimme kökünden gelir; “koruma, garanti altında olma” anlamını taşır.
İslam hukukunda zimmî, Müslüman bir devlette yaşayan gayrimüslim vatandaştır. Yani Müslüman olmayan ama devletin himayesi altında, canı ve malı koruma altına alınmış kişidir.
Bu kişiler devlete “cizye” denilen bir vergi öder; karşılığında askerlikten muaf olur ve can güvenliği sağlanırdı.
Kısacası “zimmî”, farklı inançtan olmasına rağmen toplumun bir parçasıydı.
Ama mesele burada bitmiyor…
Bu statü, tarih boyunca kimlik, eşitlik ve adalet konularında çok şey anlatan bir sembol hâline geldi.
Zimmîlik ve Sosyal Adalet: Tarihten Günümüze Bir Eşitlik Arayışı
Tarih kitaplarında zimmî, genellikle bir hukuk terimi olarak geçer. Ama bugünün dilinde, bu kavram ötekileştirilen insanın sembolü gibidir.
Toplumda çoğu zaman “bizden olmayan” olarak tanımlanan herkes — ister inancı, ister cinsiyeti, ister kimliği farklı olsun — bir anlamda zimmîleşir.
Bir kadının iş yerinde “fazla duygusal” diye etiketlenmesi,
bir LGBTİ+ bireyin “bizim değerlerimize uymuyor” denmesi,
bir göçmenin “buraya ait değil” diye dışlanması…
Tüm bunlar modern dünyanın zimmîlik halleri değil midir?
Kadınların Empatisi, Erkeklerin Analitiği: Farklı Yollar, Ortak Hedef
Kadınlar genellikle meseleye duygusal bağ ve empati üzerinden yaklaşır.
Bir zimmînin hikâyesini dinlediklerinde, “Acaba nasıl hissetmiştir?” diye sorarlar.
Bir annenin, çocuğunu korumaya çalışan sezgisiyle düşünürler.
Kadınların toplumsal etkisi buradan gelir: insan olmanın ortak duygusunu hatırlatmaktan.
Erkekler ise konuya daha analitik ve çözüm odaklı yaklaşır.
“Bu sistem neden böyle kurulmuş?”
“Eşitliği sağlamak için hangi yapısal adımlar atılmalı?” diye sorarlar.
Yani biri kalpten, diğeri akıldan yürür.
Ama ikisinin yolu da sonunda aynı yere çıkar: adalet.
Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Zimmîlik
Zimmîlik kavramı, sadece dini farklılıkları değil, aynı zamanda toplumun güç ilişkilerini de yansıtır.
Tıpkı kadınların yüzyıllar boyunca “koruma altında ama sınırlı” görülmesi gibi, zimmîler de “güvende ama tam eşit değil” bir konumdaydı.
Bugün bu durumu, toplumsal cinsiyet rollerinde de görebiliyoruz.
Kadınlara “Biz seni koruyoruz” denirken, çoğu zaman bu cümlenin arkasında kontrol vardır.
Zimmîye verilen “koruma” da bir bakıma bu dengeyi taşır:
Koruma ile özgürlük arasındaki o ince çizgi.
Çeşitliliğin Gücü: Zimmîlerin Hikâyesinden Öğrenmek
Tarihte birçok zimmî toplumun gelişimine katkı sağlamıştır.
Endülüs’teki Yahudi bilim insanları, Osmanlı’daki Rum mimarlar, Ermeni zanaatkârlar…
Hepsi kendi inançlarıyla kalıp ortak üretim kültürüne dahil olmuşlardır.
Modern anlamda baktığımızda, bu çeşitlilik — tıpkı bugünün kapsayıcı toplum anlayışı gibi — kültürel zenginliğin temelidir.
Zimmîlik, aslında şunu fısıldar:
> “Farklı olabilirsin ama yine de bu toplumun parçasısın.”
Bugün Zimmîlik Ne Anlama Geliyor?
Bugün artık “zimmî” diye bir statü yok, ama zihinsel sınırlar hâlâ var.
Birine farklı olduğu için alan açmak, aslında çağdaş anlamda “zimmîye eman vermek”tir.
Bir toplum, farklılıklara güvenli alan sunabiliyorsa, geçmişin kavramlarını geleceğin değerlerine dönüştürmüş olur.
Sonuç: Hepimiz Birbirimizin Zimmîsiyiz
Zimmîlik, tarihsel bir terimden fazlası; bir birlikte yaşama felsefesi.
Birbirimize zarar vermeden, hatta birbirimizi koruyarak yaşamayı anlatır.
Bugünün dünyasında, bu felsefe sadece dinî değil, insanî bir sorumluluk.
Belki de şimdi kendimize şu soruyu sormalıyız:
Biz modern dünyada gerçekten farklı olana yer açabiliyor muyuz?
Empatiyle mi yaklaşıyoruz, yoksa hâlâ görünmeyen duvarlar mı örüyoruz?
Yorumlarda konuşalım — çünkü her tartışma, yeni bir adalet kapısı aralayabilir.